Sevgili okuyucu, bu yazıyı okuyan tahminen iki grup olacaktır. İlki, çok sevgili ruh sağlığı çalışanları ve öğrencileri… Onlar biraz daha ekole hâkimler (gerçi Freudyen ekole kim hâkim değil ki?) ve bu gözle vakayı merakla takip edeceklerini umuyorum. İkincisi ise çift terapisi veya aile terapisi desteği almak isteyen sevgili danışan adaylarımız. Sizler için de ışık olsun istiyorum bu yazımın; “Ya hu, o odada neler oluyor? Bu terapist ne yapacak? Alt tarafı konuşacaksak bunu neden evde yapamıyoruz?” sorularınıza cevap olacaktır. İşte bu soruların cevabı tam olarak bu yazıda olacaktır.
O zaman hikâyemize, çiftimizin genel öyküsünü gözden geçirerek başlayalım.
Bu öykü, Michael P. Nichols’ün Aile Terapisi kitabından alınmıştır:
“Birbirleriyle ilgili önemli düş kırıklıkları olan Bay ve Bayan S., ‘Hasta olduğumda bana bakmıyor, gün sonunda yakındığım konuları dinlemek istemiyor,’ diyerek birbirlerinden şikâyet ediyordu. ‘Anne şefkatinden’ yoksun olduklarını söyleseler de destekleyici ve anlayışlı olmalarını ısrarla vurguluyorlardı.
Bayan S.’nin şikâyeti tipikti:
‘Dün korkunç bir kâbus gibiydi. Bebek hasta ve huzursuzdu ve ben de çok kötü grip olmuştum. Hiçbir şey iyi gitmiyordu, bir şeylere katıla katıla fazla seyir vardı. Bütün gün John’un eve gelmesini dört gözle bekledim. En sonunda geldiğinde neler hissettiğimi iletmeliydim. Beni dikkatle dinlesin diye kendimi tutup sakin bir şekilde her şeyi anlatmaya başladım.’
Bay S. de benzer bir hikâyeyi sakinleştirerek anlatacaktı.”
Bu noktada terapist araya girerek her ikisinden de anneleriyle olan ilişkilerini anlatmalarını istedi. Ortaya çıkan iki farklı hikâye açıklayıcı olmuştu.
Bay S.’nin annesi sessiz, sakin bir kadındı. Onun için en önemli erdem, insanın kendi kendine yetmesi, fedakârlık yapması ve sürekli mücadele etmesiydi. Çocuklarının sevgiyi ancak “sıkı çalışmaları” sonucunda hak edeceklerini düşünürdü. Yine de Bay S., annesinin çabalarını eksik bulmuştu; bunun için onu suçlamamıştı. Elbette bu çabaları da memnuniyetle karşılamıştı.
Özellikle acı verici bir an olarak, babasıyla kavga edip daireden uzaklaştıktan sonra ağlayarak eve gelmesini hatırlıyordu. O tepki anında annesi, şefkatsiz ve “bebek gibi davrandığı” için onu azarlamıştı. Yıllar geçtikçe, bağımsızlık ve güçlülük görünümünü sürdürebilmek için duygularını bastırmayı, kendini korumayı öğrenecekti.
Hayatındaki ikinci önemli kadına karşı da bu katı, savunmacı yönünü korumuştu. Sorunlarından hiç bahsetmezdi. Ancak anlayışın sıcaklığına özlem duyduğu için karısının ona maya çalışmasına da içerliyordu. Reddedilme pahasına destek istemeyi başaramamış, bu da kendini doğrulayan bir kehanete dönüşmüş, “beni umursamıyor” beklentisini onaylamıştı.
Bayan S.’nin geçmişi ise oldukça farklıydı. Anne babası müsamahalıydı, duygularını rahatça sergilerdi. Tek çocuklarının üzerine titrer, sevgilerini onun mutluluğu için sürekli ve kaygılı biçimde gösterirlerdi. Küçük bir kiremitten en ufak bir yara bere, endişeli ilgiyle ortalığı çalkalamalarına yeterdi.
Evlendiğinde de kendisi ve kendi sorunları hakkında konuşma alışkanlığı devam etmişti. Başlarda Bay S., ondan büyülenmişti. “İşte gerçekten duygulara önem veren biri,” diye düşünmüştü. Ne var ki zamanla eşinin onun duygularıyla ilgilenmediğini fark etmiş, bu duruma içerlemiş ve gittikçe duyguları körelmişti. Bu da Bayan S.’nin “Beni umursamıyor,” diye düşünmesine neden olmuştu.
İşte çiftimizin hikâyesi böyle. Ne kadar tanıdık değil mi?
Hadi şimdi bakalım, terapist bu öyküyü nasıl okuyacak.
Bay ve Bayan S., evliliklerinde yaşadıkları duygusal kopukluk ve hayal kırıklıklarını ifade etmektedirler. Her iki taraf da karşısındakinin yeterince ilgilenmediğini ve duygusal ihtiyaçlarına cevap vermediğini dile getirmektedir. Bayan S., eşinin ilgisizliğinden; Bay S. ise eşinin anlayışsızlığından yakınmaktadır.
Terapist, çocukluk ilişkilerini incelediğinde bu sorunların kökeninin erken dönem anne ilişkilerine dayandığını ortaya koymuştur.
Bay S.’nin annesi mesafeli, duygulara uzak ve “kendine yetme” ilkesini benimseyen bir figürdür. Bay S., sevgi ve ilgiyi hak etmek için “mücadele” etmeyi öğrenmiştir. Duygularını ifade etmek zayıflık olarak görülmüş, bu da onun duygularını bastırmasına neden olmuştur. Bu yüzden çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmiştir:
Bayan S.’nin ailesi ise aşırı koruyucu ve duygularını serbestçe ifade eden bir yapıya sahiptir. Duygusal ihtiyaçları hemen karşılanmış ve bu durum ona sürekli dış destek beklentisi kazandırmıştır. Onun geliştirdiği savunma mekanizmaları ise şunlardır:
Psikodinamik açıdan her iki birey de çocuklukta yaşadığı nesne ilişkilerini evliliğe taşımaktadır. Bay S., eşinin duygusal beklentileriyle başa çıkamamakta ve bu talepleri bilinçdışında annesinin taleplerine benzeterek geri çekilmektedir. Bayan S. ise eşinden beklediği ilgiyi göremediğinde reddedilmiş ve görülmemiş hissederek, erken dönem bakım vereniyle kurduğu ideal ilişkideki güvenin sarsıldığını deneyimlemektedir. Bu noktada karşılıklı tetiklenen bir savunma döngüsü oluşur: Bay S.’nin duygusal geri çekilişi, Bayan S.’de reddedilme hissini, artan duygusal talepler ise Bay S.’nin daha fazla uzaklaşmasını tetikler.
Peki, şimdi terapist sevgili çifti ile ne yapacak? İlk olarak, geçmiş nesne ilişkilerinin farkındalığı sağlanmalı ve her iki bireyin de erken dönem ilişkilerini fark etmeleri desteklenmelidir. Terapist, “eşe yönelik duygunun gerçekte kime ait olduğu” sorusu üzerinden bireylerin çocukluk figürleriyle yüzleşmesini teşvik edebilir. Daha sonra aktarım (transference) çalışması yapılmalıdır; çiftin terapiste ve birbirlerine yönelik geliştirdikleri duygular üzerinden aktarım analizi yapılarak, içsel ilişkiler dışa vurulabilir hale getirilmelidir. Savunmaların fark edilmesi, hangi savunmaların devreye girdiği (örneğin geri çekilme, bastırma, idealizasyon) terapötik ortamda çalışılmalı; işlevsel olmayan savunmalar yerine daha olgun mekanizmaların (duygularla kalma, iletişim) gelişmesi teşvik edilmelidir. Empati geliştirme, partnerlerin birbirlerinin duygusal ihtiyaçlarının altında yatan tarihsel kökenleri anlamaları sağlanarak, karşılıklı empatiyi pekiştirebilir.
Sonuç olarak, Bay ve Bayan S. vakasında görüldüğü üzere, erken dönem ilişkiler bireyin ilişki kurma biçimini doğrudan etkiler. Her zaman söylerim: Bir çocuğun üç ebeveyni vardır; annesi, babası ve anne-babasının ilişkisi. Bizi büyüten yegâne şey, gördüğümüz ilişkilerdir. Psikodinamik çift terapisi açısından amaç, bireylerin bilinçdışı tekrarlarını fark etmeleri ve bu tekrarları sağlıklı ilişki modellerine dönüştürmeleridir. Her iki tarafın da savunmalarını tanıması ve bunları çözümleyebilmesi, evlilik ilişkisinde duygusal yakınlaşmayı mümkün kılacaktır. Ben de psikodinamik ekolde derim ki: Önce farkındalık, sonra çözüm. Çokça sevgiler, ilişkide kalın!
Uzm. Psikolojik Danışman
Merve KOCABAŞ
Kaynakça:
Nichols, M. (2022). Aile Terapisi: Kavramlar ve Yöntemler. Kaknüs Psikoloji Yayınları, İstanbul.
Adres
Yeni Bağlıca Mah, Etimesgut Bul. No: 90/B Qule Bağlıca, Petrol Ofisi Yanı, Ofis No:25 Etimesgut / Ankara
İletişime Geçin
Linkler
HAKKIMIZDA
UZMANLARIMIZ
HİZMETLERİMİZ
ESA Psikoloji Dergisi
İLETİŞİM
YORUMLAR
FAALİYETLERİMİZ
BASINDA BİZ
Hakkımızda
ESA Psikoloji Danışma Merkezi 2023 yılının Mayıs ayında Uzm. Psikolojik Danışman Enes Samet Avcı tarafından, alanında uzman psikolog ve psikolojik danışmanların bir araya getirilmesi ile Etimesgut ve çevresinde yetersiz olduğu düşünülen psikolojik danışma hizmetini herkese ulaştırabilmek adına '' herkes için psikoloji '' ilkesiyle kurulmuştur. Uzman kadrosuyla, kişiyi iyi oluş durağına götürme amaç edinilmiş, ulaşılabilirliği sağlamak hedeflenmiştir.
Esa Psikoloji Danışma Merkezi Her hakkı saklıdır.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.